2009 yılı en güzel filmi ile kapandı. James Cameron'ı Terminator serisinden zaten çok severdim, bir de Avatar ile gönlümde iyice yer edindi. Kadronun da müthişliği ile izlenmeye doyum vermeyen bir film olmuş.
~
Her zaman büyük projeler içinde olan bir yönetmen olarak bilirdim James Cameron'ı ve
yine en büyük işi başardı. Filmin gelmesine çok uzun zamanlar kala hakkında bir sürü yazı okumuştum ve bir tanesinde aslında Cameron'ın bu projeyi
henüz Titanic'i çekerken düşünmüş olduğuyla ilgiliydi. Titanic'in bile zamanını aşıp, ileri bir teknoloji ile yapılmış olmasına rağmen yönetmen Avatar için gerekli projenin bulunmayışı sebebi ile bu
projeyi beklemeye almıştı. Avatar'ın tekrardan su yüzüne çıkmasına sebep olan da yine bir başka harika yönetmenin elinden çıkma Lord of the Rings olmuştu. Filmdeki önemli karakterlerden biri olan Gollum'un yapıldığı ve sanırım
CGI teknolojisi adı altında yer alan, şu sıralar Peter Jackson'ın yeni projelerinde de çokça kullanma heveslisi olduğu bu efekti gördükten sonra karar vermiş Avatar'ın zamanının geldiğine.
İyi ki de gelmiş.
~
Hikayenin temelinin sağlam oluşu, sadece efektlerle görsel bir filmden ibaret olmayışı bile Avatar'ı özel kılıyor. Star Wars'un gezegenleri, Star Trek'in uzay teknolojisi, LOTR'in diyarları gibi kendine ait çok sağlam bir geçmişi olan bir hikaye. Aynı zamanda bu geçmiş ile çok da teknik bilgiye girilmeyişini sevdim. Amerikan hükümetinin nasıl bir tarihte, nasıl bir teknoloji ile başka gezegenlere ulaştığının bilgisini vermeden, bu bilgiye hiç bir zaman gerek duydurtmayan bir temeli var. Tolkien'in elfçesi kadar geniş olmasa da bu film için de bir linguistik profesörü tarafından, Na'vi halkına özel ve oyuncuların kolay telaffuz edebileceği bir dil yaratılmış. Ancak dediğim gibi, Tolkien'in tutkusu ve yıllarca çalışması ile ortaya çıkan bir elfçe kadar derin değil, sadece filmde geçen repliklere uyabilecek, ortalama 500 kelimelik bir kapasitesi olan bir dil. İleride bir devam filmi olur mu hala bir açıklama yapılmadı. James Cameron, film yeni çıktığında ve gişeleri talan ettiğinde yapılan bir röportajda "Önce ilkinden biraz para toplamamız lazım.." demişti, yine de hiç bir şey belli değil. Ancak 2009 yılını mühürleyen ve sıranın en üstünde yeralan müthiş bir film olduğu gerçeği hala sağlam bir şekilde varlığını koruyor.
~
Terminator: Salvation'dan da önce ünlü eser Macbeth'in bir uyarlamasında Macbeth karakterinde ilk defa izlediğim Sam Worthington, kendini aşamamıştı belki ama yine de performansı takdire değerdi. Henüz iki gün önce izlediğim Star Trek'te Uhura karakterini inanılmaz güzel canlandıram Zoe Saldana ise bana göre filmdeki en iyi karakterlerden biriydi. Annemin "Bu kadın hep uzayda." diye nitelediği Sigourney Weaver ise daha çok küçükken izlediğim Aliens'tan beri güçlü kadın duruşu ile gönlümü fethetmişti, Avatar'daki, artık ona yerleşmiş olan karakteri de favorilerimdendi. Her zaman zor bir kişiliği olan, genelde "Kötüler" tarafında sayılabilen bir komutanın oluşu biraz klişeydi fakat bu küçük bir unsurdu ve filmi bozmaktan çok daha da iyi yapıyordu. Tarafları "İnsanlar" ve "Uzaylılar" olarak değil de, daha genel ve daha temel olarak "İyiler" ve "Kötüler" olarak ayırışları daha yararlı olmuştu. Bize yabancı olan herkesin ve herşeyin kötü oluşu genellemesinden arınması da bir artı oldu.
~
Açıkçası hakkında ne kadar yazı okumuş olursam olayım, fragmandan biraz yanlış etkilendiğim gerçeği filmi izlerken çok belirgindi. Fragmanın daha farklı bir havası vardı. Filmde çok aşırı olmadan yer alan o aşk unsurunu gizliyordu, daha çok aksiyon filmi gibi geliyordu. Fakat filmin fragmanından daha derin bir duygusallık ve hayal gücü içerdiği de kaçınılamaz bir gerçek.
~
Artık çoğu sinemalarda yer edinen 3D teknolojisi ile bu filmi izlemek, sanırım ona en büyük beğeni artısını katıyordu. Herhangi başka bir sinemada izlenildiğinde efektlerin kalitesi böyle iyi anlaşılamaz heralde. Bu fikre hemen hemen herkesin sahip oluşu da 3 boyut teknolojisinin izleyicide bıraktığı izlenimi doğruluyor. Sanırım görsel efekt devri bile bir üst seviyeye tamamen açtı kollarını. Bir sonraki seviyeye gelene kadar hemen hemen her filmin 3 boyutlu çekiliyor olması gerekiyor sanırım, benim asıl merak ettiğim o bir sonraki aşamanın, seviyenin ne olacağı.
~
Eskiye nazaran daha gerçekçi görüntü sitemimiz, sanki ekranın, sahnenin içindeymişiz hissi veren ses sistemimiz ve her şeyi daha çok gerçekçi kılan bir sinemacılık anlayışımız var. Yine de kendimize has ritüellerimiz, vazgeçilmezlerimiz ve film sona erdiğinde simsiyah ekranın üzerinden yazılar akıp giderken son bir kaç saatimizde kendimizi olmayan bir dünyada hissedişliğimizin bıraktığı bir hüzün ve çocuksu bir neşemiz var..
~
dila.